Kolesterol nedir?
İnsanlar genellikle “kolesterol” kavramını yağlı yemeklere bağlamaktadır. Sonuçta yağ oranı yüksek gıdalarda bol miktarda bulunmaktadır. Aslında bu lipofilik alkol, alıştığımız alkolden farklı olarak karmaşık bir moleküler yapıya sahiptir.
Yağlarla bir bağlantısı vardır. Ancak kolesterolün karaciğerimiz tarafından sentezlenmesi yağ asitlerindendir. Ama neden vücudumuzun kendisi bu kadar tehlikeli bir madde üretmektedir? Bu organik bileşik yaşamda önemli bir rol oynamaktadır. Onsuz, vücudumuz basitçe var olamaz.
Kolesterol – hücre zarlarının ana yapı malzemesidir. Onsuz hücrelerimiz basitçe çökecektir. Vücutta eksikliği olan kişilerde sarkık cilt, kırılgan damarlar, sinir sisteminin çalışmasıyla ilgili sorunlar vardır.
Adrenal bezlerimiz steroid hormonları üretmektedir. Bunlar; kortizol, aldosteron, östrojenler, progesteron, testosteron hormonlarıdır. Eksikliğinde, karbonhidrat metabolizmasının ihlali mümkündür. Zayıflık, uyuşukluk (enerji eksikliği) ve cinsel işlevler bozulmaktadır.
Vücutta, örneğin güneşte D vitamini işlenmektedir. Bu olmadan kemikler yumuşamakta ve sinir uçlarının iletişimi bozulmaktadır. Ayrıca büyük hacimlerde, karmaşık gıdaların sindirimi için gerekli olan safraya işlenmektedir.
Ama onsuz yaşayamayacaksak, neden birçok insan kolesterolden korkmaktadır? Sorun şu ki, kandaki kolesterol konsantrasyonunda bir artış (kronik ise) ile ciddi problemler olabilmektedir.
Damarlarda fazlalık birikmekte ve onları tıkamaktadır. Ayrıca bu tıkanıklıklar akciğerlerde kanamadan felce kadar tehlikeli komplikasyonlara neden olabilmektedir. Yüksek kolesterol seviyesi ile kan kalınlaşmaktadır. Bu faktör, kan damarlarının tıkanmasıyla birlikte kalbi aşırı yüklemekte ve çalışmalarında problemler başlamaktadır. Bunların dışında safra taşı oluşmasına neden olabilmektedir.
“Kötü” veya “İyi” huylu kolesterol
Kolesterol çeşitli tiplerdedir. Hepsi vücudumuzda sürekli olarak bulunmaktadır.
- Çok düşük yoğunluklu lipoproteinler (VLDL);
- Düşük yoğunluklu (LDL);
- Yüksek yoğunluklu (HDL).
Düşük yoğunluklu kolesterol “kötü” olarak adlandırılmaktadır. Yüksek yoğunluklu ise, “iyi” olarak adlandırılmaktadır. Aslında, bu sınıflandırma biraz kusurludur. Peki neden?
Düşük yoğunluklu lipoproteinler, HDL’den farklı olarak kan damarlarının duvarlarına yerleşir ve onları tıkarlar. Ancak, vücudun tüm süreçlerinde yer alan yüksek yoğunluklu seviye, yalnızca düzenleyici bir işlevi yerine getirmektedir. Fazla LDL’nin önce karaciğere ve sonra tamamen vücuttan atılmasına yardımcı olmaktadır.
Kolesterol seviyeleri neden değişmekte ve nasıl izlenmektedir?
Kandaki normal kolesterol seviyesi 2.8 – 5.2 mmol/L aralığında olmalıdır. Kadınlarda genellikle daha yüksektir. Hamilelik sırasında, normdan hafif bir fazlalık mümkündür.
Peki neden değişiyor?
Genellikle yanlış beslenme, obezite, kötü alışkanlıklar (sigara, sık alkol tüketimi) nedeniyle yükselmektedir. Yüksek seviye olması durumunda temel neden olmadığını ve bağımsız bir hastalık olmadığını, ancak tehlikeli hastalıkların bir sonucu olduğunu anlamak önemlidir. Aşagıdaki hastalıklara sebebiyet verebilmektedir;
- Endokrin bozuklukları, diyabet gibi metabolik bozukluklar;
- Karaciğer veya böbrek hastalığı;
- Kardiyovasküler sistemin çalışmasındaki problemler: yüksek tansiyon, felç.
Kolesterol plakları genellikle yüksek vasküler kırılganlığa tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Genellikle varis gibi hastalıklar eşlik etmektedir.
Aslında, kolesterolü düşürmek çok daha tehlikelidir. Bu durum, oruç, uygunsuz diyetlerin arka planında ortaya çıkmaktadır. Ancak tehlikeli hastalıkların bir belirtisi olabilmektedir. Bu hastalıklar Lösemi, Addison hastalığı, adrenal bezlerin bozulması, karaciğer, bağırsaklar ile ilgili olabilmektedir. Daha sonra ise, felçlere, bilişsel işlevlerin bozulmasına, endokrin bozulmalarına neden olmaktadır. Ayrıca erken doğuma neden olabilmektedir.
Evde kolesterol tayini
Diyabet ile kolesterol seviyenizi izlemek özellikle önemlidir. Endokrin bozuklukları ve diyetler nedeniyle lipoprotein içeriği sürekli atlanmaktadır. Çok düşebilmekte veya yükselebilmektedir. Yüksek kolesterol, kanı daha kalın yapmaktadır. Aynı zaman da kırılgan damarların çatlaklarında tıkanıklıklar oluşturmaktadır. Düşük olması ise, diyabette felç riskini artırmaktadır.