Yerebatan Sarnıcı İstanbul‘un tarihi merkezinde, Ayasofya’nın yanında bulunan Bizans İmparatorluğu’ndan kalma eski bir yeraltı rezervuarıdır. Sarnıcın şimdi bulunduğu yerin eskiden etrafında bahçeli bir bazilika bulunmaktaydı. İsmini bu bazilikadan almaktadır.
Bizans İmparatorluğu döneminde şehir sık sık kuşatma altında olduğundan ve su kaynakları antik şehrin sakinlerinin hayatta kalmasını mümkün kıldığı için o günlerde böyle bir yapının oluşturulması bir zorunluluk olmuştur. İstanbul’da bu türden birkaç düzine rezervuar vardır. Ancak Yerebatan sarnıcı bunların en büyüğü olarak bilinmektedir. Bunun dışında 1987’den beri rezervuar müze olarak hizmet vermektedir. Günümüzde turistler ve İstanbul sakinleri arasında çok popüler bir gezi durağı olarak bilinmektedir.
Yerebatan Sarnıcı tarihi
1930 yılına kadar Konstantinopolis olan İstanbul, yeterince temiz suya sahip olamayan bir yarımada üzerine kurulmuştur. Bu nedenle, rezervuarların inşasına çok dikkat edilmiştir. Ayrıca o dönemden kalma bir çok sarayın, kilisenin ve büyük evlerin altına bu tip rezervuarlar inşa edilmiştir. Bunlardan bir çoğu yer altında ve bazıları ise açık havada bulunmaktadır. Birçoğu yıllar içinde terk edildiğinden ve çoğunlukla tesadüfen keşfedildiğinden, kesin sayıları hala bilinmemektedir. Ancak keşfedilen en büyük rezervuar olarak Yerebatan Sarnıcı bilinmektedir.
Rezervuarın inşaatına IV yüzyılda başlanmıştır. Tahmini olarak 532 yılında tamamlanmıştır. Yapımı için yaklaşık 7000 kölenin emeği kullanılmıştır. Yerebatan Sarnıcı, 1453’te İstanbul’un fethine kadar birkaç yüzyıl boyunca imparatorluk sarayına su sağlamak için kullanılmıştır. Ancak Osmanlı padişahları durgun su kullanmaktan hoşlanmadıkları için bir süre sonra şehirde kendi su temin sistemlerini kurmuşlardır. O zamandan beri sarnıç terk edilmiş ve kullanılmamıştır. Hollandalı gezgin Gillius’un Ayasofya’yı gezerken keşfettiği bu yer XVI yüzyılın ortalarına kadar unutulmuştur. Ayrıca Yerebatan Sarnıcı XX yüzyılda restore edilip temizlenmiştir.
Halihazırda yeraltı rezervuarında bir müze bulunmaktadır. Aynı zamanda içeri bölümde turistlerin dolaşabileceği köprüler ve aydınlatma sistemleri bulunmaktadır. Yaklaşık 50 cm derinliğindeki az miktarda suda gerçek sazanlar yüzmektedir. Modern varlığı sırasında, Yerebatan Sarnıcı topraklarında birkaç uzun metrajlı filmin bölümleri de çekilmiştir. Bu filmlere örnek olarak Konchalovsky tarafından “Odyssey”, James Bond filmi “Rusya’dan Sevgiyle” ve diğerleri verilebilmektedir. Bir Türk firması ise, Yerebatan Sarnıcı ismiyle Words Of Wonders kelime oyunu yayınlamıştır.
Yerebatan Sarnıcı mimarisi
Yerebatan Sarnıcı 70 metre genişliğinde, 140 metre uzunluğunda ve 9800 metrekare alan üzerinde büyük bir yeraltı salonudur. Tonozları, 12 sıra 28 sütuna yerleştirilmiş 336 mermer sütun tarafından desteklenmektedir. Ayrıca sütunlar arasındaki mesafe 5 metreden biraz daha azdır. Duvarları 4 metre kalınlığında olan sarnıcın tonozları tuğla ile kaplanmıştır. Zeminin de ise talaş bileşimi ile kaplanmıştır. 52 basamaklı bir merdivenle rezervuara inilmektedir. Tankın kapasitesi yaklaşık 100.000 ton sudur. Su buraya 971 ve 115 metre uzunluğundaki su kemerlerinden (su kanalları ile) gelmiştir.
Yerebatan sarnıcı sütunları çoğunlukla silindir şeklindedir. Farklı biçimlerini açıklayan çeşitli eski bina tapınaklarından depoya gelmişlerdir. Ancak sütunlardan birkaçı hala diğerlerinden fazla öne çıkmaktadır. Bunların arasında 2 Medusa başlı bir sütun bulunmaktadır. Bir yeraltı rezervuarında kafaların ortaya çıkması büyük olasılıkla, eski zamanlarda uygulanan binaları korumak için yaratılmıştır. Gerçekten de efsanelerden birine göre Medusa, yeraltı dünyasını savunan ve ona bakan herkesi taşa çeviren 3 gorgon’dan biriydi. Bu yüzden gelen insanları öldürücü bakışlardan korumak için başlar ters çevrilmiştir. Kafalardan biri başın üstünde, diğeri ise yanda bulunmaktadır.
Bir diğeri ünlü sütun ise, su olmadığında bile her zaman ıslak kalan ağlayan sütundur. Ayrıca üzerinde oyulmuş gözyaşı damlası şeklinde çizimler yer almaktadır. Sarnıcı inşa eden ve inşaat sırasında ölen binlerce köle için “ağladığına” inanılmaktadır. Ziyaretçilerin çoğu, gerçekleşeceğine inanarak sütuna dokunarak bir dilek tutmaktadır. Kuzeydoğu duvarının yakınındaki 8 sütun ise, diğerlerinden farklıdır. XX yüzyılın ortalarındaki inşaat çalışmaları sırasında yıkım tehdidi altında olduklarından, büyük bir çimento tabakası ile iyice güçlendirilmişlerdir.